MENU

PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

PRATİK LİNKLER

HAVA DURUMU

SİTE SAYACI


Ziyaretçi Sayımız: 382374

  DUYURULAR

Limited şirketlerin ortaklarına güzel haber

 

Limited şirketlerin ortaklarına güzel haber
 
9 Ağustos 2009 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan Danıştay kararlarının arkasında yaşanan hukuksal tartışmalar, limited şirketten ayrılan ortağın sorumluluğuna farklı bir yorum getiriyor.
Payını devrederek limited şirketten ayrılan ortağın, hangi borçlardan nereye kadar sorumlu olduğu hep tartışıla gelmiştir.

Önce bu konudaki yasal düzenlemelere bir göz atalım.

Limited şirket de, sonuçta bir sermaye şirketidir. Dolayısıyla Ticaret Kanunu'muzdaki genel prensibe uygun olarak ortaklar, koydukları sermaye miktarı ile sorumludurlar.
www.muhasebenet.net

Örneğin sermayesi 100 bin TL olan bir limited şirketin yüzde elli 50 paya sahip ortağı, limited şirketin borçlarının da 50 bin TL'lik kısmından sorumludur.

Bu genel düzenlemenin iki istisnası vardır.

Birincisi limited şirketin müdür seçilen ortakları açısındandır. Limited şirketin müdürleri şirketin borçlarından tüm malvarlıkları ile sorumludurlar. İkinci istisna ise limited şirketin amme borçlarıyla ilgilidir. Limited şirket ortakları amme borçlarından diğer bir deyimle genel olarak devlete olan borçlardan sermaye "miktarları" ile değil sermaye "oranları" ile sorumludurlar. Yukarıdaki örneğe göre 100 bin TL sermayeli limited şirketin yüzde elli paylı ortağı, devlete olan borçların 50 bin TL sınırı olmaksızın yüzde ellisinden sorumludurlar.

******

Bugüne kadarki uygulamalarda, yaşanan tartışmalarda, yargıya intikal eden konularda da limited şirket ortakları hep ortak olduğu dönemdeki borçlardan sorumlu tutulmuşlardır. Bir ortak, payını devredip ortaklıktan ayrılsa bile; ortak kaldığı dönemdeki borçlardan yukarıda özetlediğimiz esaslar dahilinde sorumlu sayılmışlardır. Hatta bu konudaki noter devir sözleşmelerinde bile bu konu standart bir düzenleme olarak yer almıştır. Devir sözleşmesini imzalayan ortaklar sadece kendi dönemlerindeki borçlardan sorumlu olduğunu düşünmüşler ya da zannetmişlerdir.

Oysa Eskişehir'de yaşanan bir olaya yönelik olarak yargı organlarının bu konudaki düşünceleri bugüne kadar ki düşüncelere aykırı bir niteliktedir.

Bu olayda vergi dairesi limited şirketin vergi borçlarına yönelik olarak, şirketin eski ortaklarından birisine de ödeme emri göndermiştir. Mükellef tarafından açılan dava sonucunda Vergi Mahkemesi bugüne kadar yerleşmiş düşüncelere aykırı olarak "hisseyi devralan ortağın şirketin mali durumunu, hissenin borçlu ya da alacaklı olup olmadığını bilmesi gerektiği, kamu alacağının şirketle ilgisi kalmayan davacıdan takip edilemeyeceği" gerekçesiyle mükellefi haklı bularak ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir. Ancak üst mahkeme olan Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi davaya konu ödeme emirlerine esas vergi borçlarının, davacının şirketteki hissesini devretmeden önceki dönemlere ilişkin olduğu, borçların şirketten tahsil imkanının kalmadığı, bu nedenle davacı adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle Vergi Mahkemesi kararını bozmuş, davacının kararın düzeltilmesi istemini de reddetmiştir.

******

Ancak davacı mükellef yılmamış, konuyu bu kez farklı bir yönden Danıştay'a taşımış, "kanun yararına bozma" talep etmiştir. Konuya ilişkin incelemeyi yürüten Danıştay Başsavcısı da mükellefi haklı bulan Vergi Mahkemesi gibi düşünmüş ve şirket hissesini devralarak devredenin yerine geçen ortak söz konusu sermaye payını bütün hak ve borçlarıyla birlikte devraldığını, bu durumda şirketteki hissesini devreden eski ortak adına devirden önceki şirket ortağı olduğu döneme ilişkin şirketin vergi borcu nedeniyle ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunduğu yönünde görüş bildirilmiştir.

Her ne kadar Tetkik Hakimi, Başsavcıdan farklı görüş bildirmiş olsa da Danıştay'ın bu konudaki kararı yaşanan tartışmalardan farklı bir gerekçeyle mükellef lehine sonuçlanmıştır.

Kararda ortak olunan döneme ilişkin sorumluluk konusu dikkate alınmadan farklı bir gerekçeden bahsedilmekte, "öncelikle kanuni temsilci olan bu şahıs hakkında takip yapılmak suretiyle şirketten tahsil edilemeyen kamu alacağının tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, bu usule uyulmaksızın doğrudan davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır." denilmektedir.

Mükellefi haklı bulan bu sonuç farklı bir gerekçeye dayanmaktadır ama içerdiği tartışmalar itibarıyla bugüne kadarki düşüncelere de farklı bir yorum getirmektedir. Belli ki başta vergi daireleri olmak üzere alacaklı devlet daireleri bundan böyle hissesini devreden ortaklara yönelik olarak yasal takipte oldukça zorlanacaklardır.

Atilla DÖLARSLAN
MuhasebeNet'ten alıntı